11 Mart 2015 Çarşamba

bir törenin parçası yapılamayan kaç çiçek vardır hiç düşündünüz mü

alınıp satılamayan, sahtesi yapılamayan kaç çiçek vardır..

şu zavallı güllere bir bakın, ne kadar da sıkıcılar
her daim muntazam durup, belli belirsiz de olsa hep gülümsüyorlar
kolay kolay incinmiyor, dikenlerinin koparılmasına ses çıkarmıyorlar
ritüel görevleri bitince başaşağı asılmaya bile itirazları yok
hiç şikayet yok, şımarıklık, kapris yok, ben o kadından hoşlanmadım gitmek istemiyorum yok, buranın havası beni açmadı özel kulis isterim yok..
yok, yok..
bu kadar yok arasında bence asıl güller yok

hayır dediklerinden oluşur ya bir varlık, hayırı hiç bilmeyen çiçekler yok..

papatyalar var bir de, güya masumiyet ifadesi
mevsim mekan farketmeden ayak altında dolaşan, üç kuruşu olmayan ceplerin yegane hediye buketi
bir de üstüne şiir yazmazlar mı
ah..deli olacağım

yaprakları bir bir sökülüp fal baktırılan, sonra ücret verilmediği gibi bir de kenara atılıp üstüne basılan,
saça taç, kulağa küpe yapılan,
velhasıl elinden her iş gelen tam bir kenar mahalle dilberi
yolunup yolunup insan yavrularına çay diye içirilmeleri de var tabi ama onu sonra anlatırım

ortancalar vardı bahçemizde, biz küçükken
toplarımızı basket atardık onlara,
dallarını hoyratça açar, bir de kilim serip piknik yapardık aralarında
öğlen güneşinde yorulunca onları duldalık sayardık

annemden başka kimsenin ehemmiyet vermediği bir evde binlerce yapraklı domur domur çiçeklerini böyle hesapsızca önümüze sermesi ne kadar da lüzumsuzdu
kimine göre bu iyi birşeydir belki ama ben hep gereksiz bulurdum bu basit cömertliği
güzel olmak için de, mutlu edebilmek için de o kadar yaprağa gerek yok ki

orkideler..
orkideleri kim sevmezdi
icabında yaprakları yenebilen, kökleri içilebilen,
hani neredeyse az buçuk kaprisli denebilecek türden..
sadece çok parası olanların alması, onu şöhretli biri yapmış olabilir
nitekim o bir zekeriyaköy çiçeği

ama şu, kıskanıp da çiçek açsın diye yanına konan sahtesinin her seferinde bu oyununa kanması yok mu..
ah güzelim ah
bu kadar zaaf seni kör ediyor, bana kalırsa taşıyamıyorsun, çıkar üzerinden o şöhreti


size hiç bir törenin parçası yapılamayan, alınıp satılamayan, yüzüne karşı yüksek sesle bile konuşulamayan
arasan bulunamayan, uzansan tutulamayan
düşse tek bir yaprağı, bunun telafisi olmayan
tenezzül edip doğduğu topraktan koparılınca, sizi beğense bile sadece birkaç saat yaşayan
uçmayı tercih etmemiş bir kelebek gibi yalnızca ufak ufak salınan
üff.. demenize bile tahammülü olmayan,
narin, nazlı, havalı
tek çiçekli, az yapraklı bir güzelden bahsediyorum şimdi

gelincik

kırmızının en makul tonunda, pamuk ipi gibi gövdesine ramen dimdik ayakta,
diğer herkesten ve herşeyden uzakta
neresinde gizlediği bilinmez ama biraz asi biraz hırçın..
ama narin..hep narin

gel kız camönümü süsle desen gelmez,
gelse kalmaz
şöyle şapkamla yatıp da bir poz vereyim aralarında desen bulunmaz,

gelincik bir mucizedir

belki onu hiç düşünmediğin ve seni hiç düşünmeyen biri için gözlerinle toprağı suladığın yerde bitiverir aniden
mucize bu ya..

resmi yapılır onun ancak yağlıboya tablolara
fotoğrafı çekilir de;
hemen hiç kimse oralı olmaz, onların hiç kimseye oralı olmadıklarına

çokluğuyla çıkmaz sahneye
bir kamyon dolusu hemcinsinin vereceği etkiyi tek bir tanede verebilen tek kişilik dev kadro yegane çiçektir o


ve bazı kadınlar vardır,
kendilerine benzeyen çiçeği bir buldu mu diğerlerini unuturlar
sahip olamadıklarını bir çiçekte buldular mı, artık sadece ondan bir tane daha ararlar
ve gelincikleri çok sevdikleri halde çoğunlukla kaktüs yetiştirirler ömrü boyunca bu kadınlar

işte gördünüz ya,
şimdi çiçek vermek ne kadar münasip olur, çiçekler hakkında böyle şeyler konuşan kadınlara..






















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder